Şizofreni Dernekleri Federasyonu

İyileşme Nedir? İyileşme Kavramının Bireye ve Topluma Yansımaları

İyileşmeyi bir kavram olarak ele aldığımızda aklımıza ilk gelen nedir? Bu soruya herkesin farklı yanıtlar vermesi olasıdır. İyileşme kavramına çoğu kişi öncül olarak hastalık kavramını ekler. Önce hastalık sonra iyileşme ya da iyileşmeden bahsediyorsak mutlaka 'bir hastalık söz konusu olmak zorundadır' algısı genellikle baskındır.

Konuya ruhsal sorunların toplumda doğru algılanması ve buna yönelik toplumu bilgilendirici çalışmalar perspektifinden eğilince, "hastalık" kavramının damgalamaya ne kadar açık olduğunu görürüz. Olumsuz ya da çoğunlukla onaylanmayan bir davranış gösteren kişinin "hasta" olarak tanımlanması bu ayrımların gözardı edildiğinin göstergesidir. Bu durum bilgi eksikliğinden de kaynaklanmaktadır. Hastalık ve kötülük anlamsal olarak birbirinden farklı kavramlardır. Bu, üzerinde en çok durulması, öğrenilmesi gereken noktadır. Hastalık ya da hasta olmak sağlıkla iç içedir; her an herkes yer değiştirmeye açık haldedir. 

İyileşmeye kendimizden başlamanın anlamını kavrayabilmek; konuya doğru açıdan yaklaşmamız için önemlidir. Bir kişi bireysel iyileşmesine ve bundan yansıyacak toplumsal iyileşmeye katkıda bulunacak bir misyon üstlendiğinde, alacağı sorumlulukların çok iyi farkında olmalıdır. Bu anlamda kişinin iyiliğe, iyileşmeye yönelik attığı her adımın ve içsel farkındalığının bilincinde olması adeta zorunludur. Krishnamurti bunu çok güzel tanımlamıştır: “iyilik rahatlık peşinde değildir." Hiçbirimizin elinde masallardaki sihirli değnek yoktur. Hokus pokus ve abrakadabra gibi söylemlere gerçek yaşamda çok da yer yoktur. İçinde sevgi barındırmayan hiçbir iş ya da çaba, varmak istediği yerin özünü kavrayamaz. Bu anlamda, her bireyin iyileşmeye giden yolun sevgiyle emek gerektiren bir süreç ve belki de hiç bitmeyecek uzun bir yol olduğunun farkındalığına ulaşması, hem kendini hem toplumu daha doğru bir gözle yorumlaması açısından önemlidir.

Toplumu bir orman ya da bir ağaç gibi düşünebiliriz. Bir ağaçta bulunan yaprakları da birer insan olarak varsayalım; bu yaprakların aslında hepsi birbirinden farklıdır. Aynı gibi görünen ayrılar diyebiliriz belki de? Yanyana ama kopuk, yeşil ama farklı tonlarda. Biz insanlar da biraz böyleyiz. Bu yaprakların kimi kurumuş oluyor; kimi küçük, kimini bir böcek kemiriyor kimi ise kocaman, güneşe vermiş kendini parlıyor. Parlayan bir yaprak elbette göze görünür. O halde bu yaprağa ağaçtaki sağlıklı yapraklardan biri diyebilir miyiz? Öyleyse bu yaprağın diğer yapraklar üzerinde iyileştirici bir etkisi mi vardır? Bu soruların cevabına hemen evet demek bir hata olacaktır. Çünkü sağlığın ölçütü her zaman görünür olmakla daha doğrusu herkes tarafından beğenilmekle ilintili olmayabilir. Yine de parlak bir yaprak çoğu zaman sağlığı temsil eder. Bu bazen şans, bazen kendine saygı, bazen de koşullarla ilgilidir. Aslında söylenenler içinde en gerekli olan da sağlıklı çevre koşullarıdır diyebiliriz. Bu durum, bir yaprak için güneş ışığını ideal bir açıyla almak ve yağmur suyunu yeterince içine çekebilmektir. Ruhsal tedavi gören bir kişi için ise, güneş ışığı kapalı kurumlardan çıkabilmek; yağmur suyu toplum içi tedavilere ulaşabilmektir aslında.

İyileşmenin tek bir reçetesi yoktur. İlaç nedir? diye basit bir soruyla başlarsak bunun basit cevabı da şöyle olabilir: kişide eksik ya da fazla olan herhangi bir şeyi kişi için ideal seviyeye getirip, kişinin kendisine zarar vermeyecek konuma ulaşmasına aracı olan "her şey" diyebiliriz. Bu birey odaklı yaklaşım gibidir. Her bireyin ihtiyacı olan ilaç farklıdır. Hipokrat'ın, tıbbın neredeyse anayasası niteliğindeki "Hastalık yoktur hasta vardır" tanımlaması bu durumu çok iyi anlatır.
Kendimizi bir teraziye benzetirsek, ona yüklenecek anlamlarla dengemizi bulup, kendimizi koruyabiliriz. Bu benzetmeden yola çıkarak, ruhsal tedavi gören bir birey için de terazinin bir tarafına antipsikotik ilaçlar, diğer tarafına ruhsal toplumsal ilaçlar yerleştirilirse gerçek iyileşme için atılacak en büyük adımların ilki başlamış olabilir. Ruhsal toplumsal tedaviler için sayabileceğimiz birçok alternatif vardır. Akran desteği, kendine yardım grupları, bir meslek ve iş sahibi olup geçim sağlayabilmek, iyi bir eğitim alabilmek, insanlarla yakın ilişkiler kurabilmek..Tüm bunları mümkün hale getirebilmek için ise en temel ihtiyaç, sosyal destektir.

İyileşme kavramı, koşulların yarattığı algı biçimine göre her bireyde farklı anlamları çağrıştırabilir. Örneğin iş ortamından hoşlanmayan birisi işini değiştirmek isteyebilir. Bir öğrenci okulundan memnun değilse okulunu değiştirmek isteyebilir. Daha iyi, yetkin, sağlıklı ortam ve koşullarda varlığını sürdürmek herkesin hakkıdır. Bir hastane odasında uzun süreli yatarak tedavi gören, ruhsal rahatsızlık yaşayan bir kişi de koşullarını değiştirmek isteyebilir. Kimse uzun süre kendine iyi gelmeyen bir ortamda varolmak zorunda kalmak istemez. Bunu anlayabilmek, hissedebilmek için biraz empati kurabilmek yeterlidir.

Ruhsal tedavi gören bir bireye göre iyileşme, kendini bir şeylerin dışında kalmış hissetmemesine bağlı olarak; bir varoluş alanının içinde olmaya, oyuna dahil olmaya benzeyebilir. Bu, oyunda herkesle eşit olduğunun farkındalığı ve birlikteliği duygusuyla oyuna devam etme isteğidir. Hem birlikte hem özgür, kendi başına ya da kalabalıkta, sorumluluk bilinciyle, koşullarına yönelik adım atabiliyor olmak kişiyi iyileşmeye götüren en etkili yollardan biri olabilir. Elbette adım atabilmek için biraz desteğe ihtiyaç olacaktır. Buradaki dengeyi kurabilmek için az önce bahsettiğimiz terazi metaforunu hatırlarsak, iyileşmeye kendimizden başlamamız ya da iyileşmeyi kendimizden başlatmamız doğru olacaktır. Çünkü bu terazideki iyileşen ve iyileştiren unsurlardan birisi de bir kişi olarak biz oluyoruz. Bu sürece dahil olduğumuzun bilincinde olarak, nerelerde olmamız nerelerde olmamamız gerektiğini bilmek; üzerinde durulması gereken konulardan biridir. Bu sınır bilincidir; ne yapabileceğimiz ne yapamayacağımızla ilgili olarak kendimiz hakkında fikir sahibi olmaktır.

Bir arkadaş olabilirsiniz. Bir anne olabilirsiniz, bir baba ya da eş, bazen de çocuk olabilirsiniz. İyileşmek ve iyileştirmek iç içedir. Bunu bize uzakdoğu bilgeliği Yin Yang kavramlarıyla, karşıtların uyumu ve birliği ilkesiyle açıklayabilir.
Parlayan bir yaprak olmamamız; bizim kuru bir yaprak olduğumuz anlamına mı gelir ya da kemirilmiş bir yaprak olmamız bizim asla yeşermeyeceğimiz anlamına mı gelir?
Karanlık bir kuytudaki bekleyiş bizi iyileştirebilir mi? Güneş doğar yağmur yağarsa,elbette iyileşeceğiz.


Yazar: Sibel Aksüt


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Volga Volga Film Gösterimi

 Merhaba,  4 Ağustos Cuma akşamı saat 19:00'de Mavi At Kafe'de film gösterimi var. Bekliyoruz. Katılım için lütfen şu linki doldurun...