Şizofreni Dernekleri Federasyonu

Öteki Denilen Ben

Biz insanlar da tıpkı hayvanlar ya da bitkiler gibi bir bedene sahibiz. İnsan nasıl insan oldu? Bu büyük soruya aranan yanıtlara bakınca insanın geçtiği bazen de geçip izlerini sildiği tüm yollarda, ayak izlerine rastlamak olasıdır. Bu izler kimi zaman somut bir iz gibi görünse de aslında çoğu kez metaforik bir anlamda kendine yer bulmaktadır. Sadece tek bir ayak izi değildir buradaki. İç içe geçmiş, birbirini çiğnemiş çoğu kaybolmuş sonsuz izler. Bu, bizim ruhsallığımızı olumsuz anlamda etkileyen, toplumsal varoluşumuzun en büyük simgesidir de aynı zamanda. Çoğu kez sağlıklı kabul edilen insan topluluğu, kendini toplumsal boyutta görünür kılmak için ezip geçtiklerinin farkında bile olmamaktadır. Toplum dediğimiz sosyal yapı, birliktelik, iç içelik ister; bu isteğini gerçekleştirirken de uyum bekler. Bunun için “sağlıklı” bireyleri tercih eder. Sosyal yapısına uymayan niteliğe sahip olanları dışarıda tutmayı tercih eder. Aksi halde sistemsel bozulma oluşacağını düşünmektedir. Ancak uyumsuz nitelikte bulduğu kişiler de bir şekilde varoluşunu sürdürmek zorundadır. Bu durumu toplum çoğu kez görmezden gelir.
Buraya kadar eleştirimiz toplum, sosyal yapı üzerineydi. Ancak gözden kaçırmamamız gereken asıl nokta toplumu bireylerin oluşturduğu gerçeğidir. Yani insan psikososyal bir varlıktır. Toplum da sosyopsikolojik bağlam dışında ele alınacak bir oluşum değildir.
İnsanın biyopsikososyal bir varlık olduğu gerçeğinden hareketle konumuzun içeriğine yavaşça yaklaşalım. Toplumsal yapının reddettiği bireyler kimi zaman bedensel sorun yaşayan, kimi zaman uyum sorunu yaşayan, kimi zaman ruhsal sorunların yarattığı düşünsel yaklaşımlar nedeniyle tıbbi tanı almış bireyler olabiliyor. Bu reddedilen bireylerden en bilineni ve çoğu zaman en görmezden gelineni şizofreni tanısı alan bireylerdir. Toplumun şizofreni tedavisi gören bireylere karşı tutumu çoğu kez hatalı bir duruştadır. Bu tutumun olumsuz bir biçime bürünmesinin nedeni toplumun konuya dair ilgisinin yetersizliğinden ve bilgi eksikliğinden kaynaklanmaktadır. Bunun en net örneği “dil, söylem” ile kendini belli eder. Örneğin bir insanın herhangi bir durumu kuşkuyla karşılamasını şizofreni diye niteleyen bir toplum algısı içindeyiz. Ya da kızılan bir kişiye “ruh hastası” denilmesi yine bir ruhsal sorun tanısı almış bireyleri doğal olarak yaralayıcı nitelikte olmaktadır. Buna benzer sonuçlardan dolayı, toplumsal bilinç oluşturulmasına katkı sağlamak için ruh sağlığı çalışanlarının, sosyal hizmet uzmanlarının toplumu yönlendirici çalışmaları acil bir önem taşımaktadır. Bu çalışmalar, şizofreni tanısı almış ve tedavisini sürdüren bireyler için öncelikli konuların başında gelmektedir. Bir iş sahibi olmak ya da bir düşünme biçiminin tanınır olması ve varlığımızın birileri tarafından hissedilir olması, görünür olmak ve toplumda bir misyon sahibi olmak; herhangi bir sağlık sorunu yaşamayan insan için ne denli önemliyse ve bunların karşılanmadığı koşulda bu sağlıklı kişilerin ruh sağlığı nasıl olumsuz anlamda etkileniyorsa, aynı durum karşısındaki hissediş biçimi, bir ruhsal rahatsızlık yaşayan, tanı alan ve tedavi gören bireyler için de geçerlidir. 
Değersizlik hissini kimse olumlu karşılayıp kabullenmez. Toplumda ötekileştirilmeye maruz kalan kişiler, sadece şizofreni tanısı alan bireyler olmamıştır. Ötekileştirmek ve ötekileştirilmeye maruz kalmak, hem psikolojik hem sosyolojik boyutta ele alınması gereken bir olgudur. Örneğin savaş mağduru çocuklar ya da açlığa mahkum edilen insanları gördükten sonra öylece seyretmenin getirdiği rahatsız edici his, bizi elimizden geleni yapmak isteği konusunda uyarır. Bu duyarlılığa her konuda ve her koşulda sahip olmak; kendimize, yaşadığımız dünyaya ve içindeki tüm canlılara olan saygı ve sevgimizle bağlantılıdır. Çünkü toplumsal yapı ve öğeleri “biz” iz. Hep birlikteyiz. Bedensel ya da ruhsal uyum sorunu yaşayan herkesin görünür olmaya hakkı vardır. Başka bir önemli boyut da şudur: Sağlıklı görünen ya da sağlıklı tanımlanan bir yapı her zaman göründüğü gibi olmayabilir.
Şizofreni bir engel değildir. Şizofreniyi bazen farklı gören bir göz, bazen farklı duyan bir kulak, bazen farklı dokunan bir el gibi düşünebiliriz.
Yazımı Foucault’ un bir sorusuyla bitirmek isterim : 
“ Ben bir bedene sahip olduğuma inanıyorsam, vücudunun camdan olduğunu düşünen birinden daha sağlam bir gerçeği elimde tuttuğumdan emin olabilir miyim?”

Yazar: Sibel Aksüt

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Volga Volga Film Gösterimi

 Merhaba,  4 Ağustos Cuma akşamı saat 19:00'de Mavi At Kafe'de film gösterimi var. Bekliyoruz. Katılım için lütfen şu linki doldurun...