Şizofreni Dernekleri Federasyonu

Mavi Atın Hikayesi..Bir şehir, bir hekim, bir devrim

Trieste…
Akdeniz’de İtalya’nın Adriyatik kıyılarındaki bu küçük şehir pek çok insan için farklı çağrışımlar yaratabilir.
Bir edebiyatçı için, James Joyce ya da Italo Svevo’nun anılarıyla birlikte olmayı…
Sıradan bir turist için, eski Yugoslavya coğrafyasına ucuz yollu bir geçiş olanağı yaratmayı..Bir öğrenci için farklı kültürlerden ve farklı ülkelerden gelen öteki öğrencilerle bir hoşgörü ikliminde dolaşmayı…Deniz meraklıları için sıcak bir Akdeniz limanını…

Bir ruh hekimi için ise Trieste, toplum psikiyatrisi kavramının ilk kez yaşama geçirildiği bir devrimin coğrafyası olarak anlam kazanır.

Yetmişli yılların başında İtalya’da büyük akıl hastanelerinin kapatılmasını ve toplum içinde tedavi anlayışını amaçlayan bir hareket başlatılmıştı.1971’de Trieste’deki akıl hastanesinde 1200 hasta “yatıyor”du. İtalyan sağlık sisteminde o dönemde gerçekleştirilen reformla birlikte, ruh sağlığı bütçesinin % 94’ü toplum odaklı merkezlerin kurulmasına, sağlık ve sosyal hizmetlerin entegre edilmesine ayrıldı.Bu dönüşümün sonrasında, hastaların iş edinme oranlarında artış, işlevselliklerinde yükselme ve suç oranlarında azalma gözlendi.

1974 yılına gelindiğinde ise, hastanenin kilitli kapıları açıldı ve hastaların diledikleri zaman dışarı çıkmalarına fırsat verildi. Hastane yıkıldı ve hastane çalışanları ile halk ele ele vererek iki buçuk metre yüksekliğinde, ahşaptan mavi bir at yaparak hastanenin girişine yerleştirdiler.

Geçmişte hastane faaliyetteyken hastane çalışanlarından başka hiç kimsenin dışarı çıkma hakkı olmadığı kurumdan çıkmasına izin verilen tek canlı çamaşırhaneden kirli çamaşırları dışarı götüren bir attı.

Köklü değişiklikle birlikte bu at bir bakıma özgürlüğün ve toplumdan kopmamanın bir sembolü haline geliyordu.1980 yılında Dünya Sağlık Örgütü Trieste deneyimini şu sözcüklerle değerlendirmişti: “Ruh sağlığı merkezlerinin, grup evlerinin ve destekleyici toplum sisteminin sağlanması, akıl hastanesindeki yatak sayısındaki düşüşle eş zamanlı olmuştur.
Hastane koğuşlarının kapatılmasıyla hastane çalışanları ve hastalar toplumla bütünleşmiş, sorumluluğa ara verilmemiş ve adeta tedavi ekibi ve hastalar, büyük-depo akıl hastanelerinin ortadan kaldırılması (deinstitutionalization) girişimini birlikte gerçekleştirmişlerdir.

Bu etkileyici öykünün baş mimarı ise Dr. Franco Basaglia idi.Dr. Basaglia, psikiyatri eğitimini Padua Üniversitesi Nöropsikiyatri bölümünde tamamladıktan sonra on dört yıllık akademik kariyerini bırakarak Gorizia Akıl Hastanesinde yönetici olarak çalışmaya başlamıştı.Gorisa’da çalışırken çalıştığı hastanenin toplum temelli tedaviye yönelmesi için yaptığı ilk girişimler bir labaratuvarda büyük bir çalışmanın öncesinde yapılan ön hazırlıkları anımsatıyordu.Pek çok insan onu anti-psikiyatri akımının bir temsilcisi olarak değerlendiriyor; o ise kendisini “demokratik psikiyatri” akımının bir neferi olarak değerlendiriyordu.
Basaglia için özellikle önemli olan, hastayı geleneksel tanı ölçütlerinin dar sınırları içine yerleştirmek ve bununla sınırlı kalmanın ötesine geçebilmek ve hastaları birer insan olarak kavrayabilmekti.

Onu akıl hastalığı kavramını reddettiğini düşünerek eleştiriyorlardı ama o akıl hastalığını değil akıl hastalığının “etiketini” reddettiğini ifade ediyordu.
Basaglia için bizzat özgürlüğün kendisinin tedavi edici bir etkisi vardı.
Doğrudan doğruya “kapatılmak” ise bir bakıma “kurumsal nevroz” yaratıcı bir etken olarak kendisini gösteriyordu.

Hastaneler açık olmalıydı…

Basaglia için hastaların yaşadıkları mekanın kurum mimarisini yansıtmaması ve her birisi için gerekli kişisel alanı içermesi; hastalara kendilerini ifade edebilecekleri alanların sağlanması başlıca gereklilikti.
Her hasta kendi başına bir kimlik, kendi başına bir öykü, kendi başına kendi yaşam hikayesinin kahramanı idi…
Esas olan, onları yeniden bu kimlikle, bu öyküyle, bu kahramanlıklarıyla buluşturabilmekti.

Basaglia, ilk kez, 1977 Haziran ayında, hastaneden topluma geçişin temellerini attı.
Kurduğu Toplum Ruh Sağlığı Merkezi ile ilk bakışta ekonomik olarak “ateş pahası”, ancak orta ve uzun erimde yarar-zarar oranı yüksek olan bu uygulamanın manevi getirileri ise “paha biçilemez” nitelikteydi.

Trieste’yi görmedim.
Avrupa’nın güneyinde hoşgörünün ve özgürlüğün sembolü olan bu şehri görmek ve Mavi At’a gülümsemek istiyorum.
Basaglia’nın sesi şehrin sokaklarına bir özgürlük şarkısı gibi sinmiş olmalı…

Haldun Soygür

Uykusuz Çocuklar: Şizofreni Yazıları
Yazar: Haldun Soygür
Okuyanus Yayın 1. Baskı 
İstanbul, Nisan 2010


*Bu içerik Sibel Aksüt tarafından Şizofreni Dernekleri Federasyonu’nun internet sitesi aracılığıyla oluşturulmuştur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Volga Volga Film Gösterimi

 Merhaba,  4 Ağustos Cuma akşamı saat 19:00'de Mavi At Kafe'de film gösterimi var. Bekliyoruz. Katılım için lütfen şu linki doldurun...