Şizofreni Dernekleri Federasyonu

Nedir, Ne Değildir? Şizofreniye Genel Bir Bakış


Şizofreni, düşünce, algılama, duygu ve davranışta bir dizi soruna yol açan; belirti bulgu, gidiş, sonlanım ve tedavi bakımından çeşitlilikler gösteren, tanı almış bireyler ve yakınları için pek çok açıdan zorlayıcı durumlar oluşturan ruhsal bir rahatsızlıktır (Soygür ve Alptekin, 2015).
Şizofreni tanısı almış bireyler günlük gerçekliklerden uzaklaşarak sanrıların, varsanıların (halüsinasyonlar) olduğu bir hayata geri çekilebilirler. Belirtiler kişiyi düşünme, hissetme, davranış biçimi dahil olmak üzere her yönüyle ele geçirir. Bu belirtiler de kişinin bir işi sürdürebilmesinde, özerk bir şekilde yaşamasında; insanlarla iletişiminde ve yakın ilişkilerinde aksamalara neden olabilir. Ruhsal Hastalıkların Tanı ve Sınıflamasının 5. sürümüne göre (DSM-5) şizofreni tanı ölçütleri şunlardır: Bu belirtilerden en az ikisi en az bir ay süredir olmalıdır:

Sanrılar (düşünce bozuklukları) 
Varsanılar (algı bozulmaları)
Dağınık düşünceler (dağınık çağrışımlar, konu dışı sapmalar, tutarsız düşünce yapısı)
Hareket ve davranışlarda uygunsuzluk (dağınık ya da donakalımsal hareketler, davranış bozulması)
Duygulanımda donuklaşma, düşüncede yoksullaşma, istenç( irade) azalması.

Şizofreni tanısı için mevcut olması gereken tek bir temel belirti yoktur. Dolayısıyla şizofreni tanısı almış bireyler birbirinden oldukça farklı olabilirler. Araştırmacılar 30 yıl kadar önce, belirtileri pozitif ve negatif olmak üzere ikiye ayırmıştır. Daha sonra özgün pozitif belirtiler alanı kendi içinde pozitif (varsanılar ve sanrılar) ve dağınık (dağınık konuşma ve davranış) olmak üzere ikiye ayrılmıştır. Pozitif negatif ve dağınık belirtiler arasındaki bu ayrım etiyolojik araştırmalar ve tedavi için oldukça yol gösterici nitelikte olmaktadır.
Şizofreninin klinik belirtilerini yakından incelediğimizde, düşünce içeriğindeki bozulmaların baskın olduğunu görürüz. Kötülük görme, alınma, büyüklük ve etkilenme sanrılarına rastlanır. Kişide, konuşanın kendisi olmadığını, örneğin uzay üssünden gönderilen sinyalleri beynindeki bir cihazın söze dönüştürerek konuştuğunu söyleme şeklinde sanrılar görülebilir. Bir kişide bunun gibi birden fazla sanrı olabilir. Birey bu sanrıların etkisindeyken, daha savunmacı, öfkeli, gergin olabilir; kişide kaçma ya da saldırgan davranışlar görülebilir. Sanrılarına uygun ya da uygunsuz varsanılar da görülebilir. Düşünce, duygulanım ve davranışlarında dağınıklık olabilir (Yıldız,2018). Bunlar pozitif belirtilerdir. Negatif belirtilerden duygulanımda küntleşme ise bireyin duygusal yanıtında yüz ifadesinde ve duygularının düzenlenmesindeki azalmayla birlikte iletişim kurma amacıyla kullandığı el kol hareketlerindeki azalmayla kendini gösteren bir bulgudur (Soygür ve Alptekin, 2015 :11). Diğer bir belirti anhedoni yani bireyin haz ve zevk alma yetisini yitirmesidir. Bir diğer belirti toplumdan uzaklaşmadır. Avolüsyon ise bir işi başlatma, devam ettirme, sonlandırma yetisinin ortadan kalkması olarak tanımlanır. Başka bir belirti olan aloji, konuşmanın akıcılığının kaybı olarak tanımlanır. Bu negatif belirtiler dışında da bilişsel bozukluğa ilişkin belirtiler, agresif ve hostil (düşmanca saldırganlık), depresyon ve anksiyete belirtileri görülebilir.

Davranışsal bozulmaları fikirlerin mantıklı bir şekilde ilgili olmadığı bozulmuş düşünce; hatalı algılama ve dikkat; duygu ifadesinin eksikliği ve uygunsuz duygu dışavurumu; darmadağınık bir görünüm gibi devinim ve davranışta görülen bozukluklar olarak ifade edebiliriz.
Bu belirtiler  kişinin şizofreni tanısı almasında birer ölçüttür. Ancak her bireyin hikayesi farklı olduğundan sadece bu belirtilerle bir kişiye doğrudan şizofreni tanısı koymak da doğru bir yaklaşım olamayacaktır.
Kişi bu belirtilerden kurtulmak için madde (kötüye) kullanımına başvurabilir; bu yüzden şizofreni tanılı bireylerde madde kötüye kullanım oranı yüksektir. Şizofreni tedavisi gören bireylerin neredeyse %90'ı nikotin bağımlısıdır diyebiliriz. Madde kullanımı şizofreninin seyrini, tedavisini olumsuz yönde etkiler.

Şizofreni nedir sorusunun yanında “ne değildir” üzerinde durmak da oldukça önemlidir.
Şizofreni, taşkınlık belirtileri nedeniyle iki uçlu bozukluk ( mani), şizoaffektif bozukluk ve başka beyin hastalıklarının ruhsal sonuçlarıyla karışırken, yoksunluk belirtileri nedeniyle de sıklıkla depresyonla karışmaktadır (Yıldız,2018). Ayırt edici tanı uzmanlık işidir. Burada yapılacak gözlemler çok önemlidir. Sıklıkla olmasa da iki uçlu duygudurum bozukluğu daha sonra şizofreni olarak tanılanabilir. Aynı şekilde şizofreni tanısı almış bir kişi de sonradan farklı bir beyin hastalığına bağlı psikotik bozukluk tanısı alabilir.

Şizofreni bir kişilik bozukluğu, kişilik bölünmesi (çoklu kişilik bozukluğu), zeka geriliği, iki uçlu bozukluk (manik depresif psikoz), şizoaffektif bozukluk, sanrılı bozukluk, kısa psikotik bozukluk, maddeye bağlı psikotik bozukluk, otistik bozukluk, tıbbi hastalıklara bağlı bozukluk (epilepsi, beyin tümörleri AIDS, hipertiroidi..) “değildir”.

Şizofreni doğrudan bizim insan oluşumuzu sağlayan beyinsel yapı ve dizgelerin örgütlenme sorunudur. Bu yapıların olağan, beklenen oluşumunu bozan, engelleyen bir süreçtir. Dolayısıyla şizofreni, insanın varoluşundan, bağımsızlığından benliğinden geleceğinden çalan ruhsal bir sorundur diyebiliriz (Yıldız,2018).

Şizofreninin nedenine dair henüz netlik kazanılmış çalışmalar yoktur. Ancak öncelikle dikkat çeken belli bazı başlıklar üzerinde durabiliriz.
Genetik etkenlerin şizofreninin oluş nedenleri içinde önemli bir payı olduğu düşünülmektedir. Şizofreni tedavisi gören kişilerin birinci derece yakınlarında ve çift yumurta ikizlerinde şizofreni görülme oranı 4-5 kat daha yüksektir. Ancak yine de genetik etmenlerin vakadan vakaya farklılık gösterdiği düşünülmektedir. Herhangi bir gende ya da genlerde olduğu gibi genetik etmenler çevre aracılığıyla etkisini göstermektedir. Bu nedenle gen-çevre etkileşim çalışmaları şizofreniye olan genetik katkının doğasını açıkça saptamaya daha çok yardımcı olmaktadır.
Çevresel risk faktörleri etkili olmuştur. Yaşamın erken dönemindeki çevresel risk faktörleri örneğin doğum mevsimi bir etkendir. Kış sonu, bahar başlangıcı gerçekleşen doğumlarda şizofreni tanısı konulma ihtimali daha yüksek olabiliyor.
Baba yaşının büyük olması ile artan hatalı mutasyon oranları arasındaki ilişkinin gösterilmesi bu konuya dikkatleri çekmiştir.
Gebelikte beslenme bozuklukları: özellikle savaş ve kıtlık dönemlerinde beslenme bozukluğu yaşamış annelerin çocuklarında risk saptanmıştır.
Gebelikte geçirilen enfeksiyonlar: influenza, rubella, herpes simpleks tip 2 ve toksoplazma gondii infeksiyonları ile çocukta şizofreni ortaya çıkması arasında ilişki bulunmuştur.
Gebelikte strese maruz kalış: anne adayının uğradığı stresin riski artırdığına ilişkin kanıtlar mevcuttur.
Gebelik ve doğum sürecindeki komplikasyonlar: diabet, düşük doğum ağırlığı, Rh uyuşmazlığı, düşük baş çevresi, acil sezeryan artmış risk ile ilişkili bulunmuştur.
Gelişim döneminde risk göstergesi olarak preşizofrenik özellikler: erişkinlikte şizofreni geliştirecek çocukların yaşıtlarına göre motor, bilişsel, sosyal işlevselliklerinde farklılıklar saptanmıştır.

Dopamin, vücutta doğal olarak üretilen bir kimyasaldır. Beyinde dopamin reseptörlerini aktive ederek nöroiletici olarak görev yapar. Buradaki dengesizlik yani dopamin fazla salınımının şizofrenideki etkisi yıllarca araştırmaların odağında olmuştur; ancak sonraki bulgularda araştırmacılar tek bir nöroileticinin şizofreniyi tamamen açıklamayacağı sonucuna varmıştır. Serotonin, GABA ve glutomat gibi diğer nöroileticiler de araştırmaların odağındadır. Beynin birkaç bölgesi şizofreni ile ilişkilidir. En yaygın tekrarlanan bulgulardan biri genişlemiş ventriküllerdir. (beyindeki boşluklar) Başka araştırmalar prefrontal korteksin (ön beyin) özellikle bu bölgenin azalmış aktivasyonunun da şizofrenideki rolünü desteklemiştir.

Yaşamın ilerleyen yıllarındaki aday risk faktörleri:

Madde kötüye kullanım genetik yatkınlığı olan bireylerde psikotik atak geçirme riski yüksektir. Ailede kullanım yüksekse kişide bu risk artmış olarak kendini gösterir. Ergenlikte yoğun kannabis( esrar) kullanımı daha sonra şizofreni ve benzeri bozukluk gelişme riskini artırmaktadır.
Sosyal biyoloji : düşük sosyal sınıflarda bulunma ile en çok ilişkili olan bozukluğun şizofreni olduğu tespit edilmiştir. Bu durumun tanı konulma oranını 5 kat arttırdığı ileri sürülmüştür.
Doğum yeri ve yetişme kentte doğup büyüyenlerde, kırsal kesimde yetişenlere göre risk artmış olarak bulunmuştur.
Travma ve strese maruz kalış yaşam olayları ile şizofrenide nüks ile ilişkili durumlar tespit edilmiştir. Çocukluk çağı travmaları önemli bir etkendir.

Şizofreni tedaviyle kontrol altına alınabilecek ruhsal bir rahatsızlıktır. Bu tedavide etkili tek yöntem ilaç değildir. Yani sadece ilaç tedavisi yeterli bir bakış açısı olamayacaktır. İlaç tedavisine eklenen ruhsal toplumsal tedavilerin belirtiler ve toplumsal işlevsellik ile yaşam kaliteleri üzerindeki etkileri yadsınamayacak boyuttadır. Şizofreni konusunda ailenin de eğitim alması, suçluluk duygularının giderilmesi, beklentilerin neler olabileceğinin belirlenmesi, tedavi gören bireye karşı olumsuz tutum ve davranışların giderilmesi, iletişimde düzenlemeler ailenin üzerinde durması gereken ana konularıdır.
Tüm bunlar hem şizofreni tedavisi gören bireylerin hem de yakınlarının ruhsal iyi oluşlarına katkıda bulunacaktır.

Hazırlayan: Sibel Aksüt

Kaynaklar:

Kring, Ann M., Johnson, Sheri L. Anormal Psikolojisi, Şahin, M. (Çev. ed.), Nobel Akademik Yayıncılık ,2019

Yıldız,M. Şizofreni, Hastalığı Anlamak Ve Onunla Yaşamayı Öğrenmek, Umuttepe Yayınları, 2018

Soygür, H. ve Alptekin, K. (2015) Şizofreninin belirtileri ve tanı,
Bilim ve Ütopya Dergisi sayı:256, Ekim 2015


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Volga Volga Film Gösterimi

 Merhaba,  4 Ağustos Cuma akşamı saat 19:00'de Mavi At Kafe'de film gösterimi var. Bekliyoruz. Katılım için lütfen şu linki doldurun...